Youtube’da Barış Atay ve TİP rüzgârı

Bu yazıyı ilk olarak Malumat E-Bülten’de yayımladım. Bültene abone olmak için buraya tıklayınız.

Barış, “kavgaya tutunan” bir insan. Amasız, fakatsız, tam da ayaklarını bastığı yerden net bir şekilde kendisini ve mücadelesini anlatıyor.

Bu bir “yazmasam olmazdı” yazısı ve bu yazının içindeki programı ve yazıları okumanız için elimden geldiğince kısa keseceğim. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili Barış Atay‘ın Youtube’da Babala TV’ye konuk olduğu program bu satırlar kaleme alınırken 10 günde 12 Milyon izlemeyi geçti. Bu sırada da 10.000 yeni üye katıldı TİP’e, ki bu partinin neredeyse yüzde yüz büyümesi anlamına geliyor.

Programı hâlâ izlemeyen varsa diye koyuyorum buraya:

Özellikle 2-3 yıldır TİP siyaset sahnesinde mesajlarını sokaklardan TBMM’ye tüm yurttaşlarına duyurmaya çalışan bir parti ve bu birikimin karşısında da uzun zamandır kurduğu dil ve sokaktaki mücadelesiyle daha görünür olmakta ve yurttaşların da desteği büyümekte. Peki Barış Atay’ın katıldığı programda ne değişti de bu büyüme ivmesi birden arttı?

Cenk Saracoğlu buna dikkat çektiği yazısında şöyle diyordu:

… Atay’ın katıldığı program bunu aşacak şekilde “post-truth” ve “sinizm” gibi kavramlarla “doğruların” iletişiminin artık imkânsız ilan edildiği bir dönemde bunun hâlâ nasıl mümkün olabileceğine dair çok önemli ayrıntı, dersler içeriyor.

Yazının tamamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Ayşe Çavdar ise daha detaylı bir incelemeyle çıktı karşımıza programdan sonra:

… Barış Atay’ın BabalaTV’deki performansının bu denli geniş ve umulmadık bir karşılığı olmasının tek nedeni onun gösterdiği sabır ve tavır değildi. O cevaplara ne denli ihtiyaç olduğunu da ortaya koydu bu umulmadık umutlu karşılık.

Yazının tamamını buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Bu yazılar birçok açıdan özellikle Barış Atay’ın ve TİP’in özellikle geniş toplumsal kesimlerle kurduğu iletişim dilini, partinin ve temsilcilerinin siyaseti kurgularken halkın dikkatini çekmeyi nasıl başardıklarını ve sol-sosyalist politikaları anlatmanın, kitlelerle temas kurmanın stratejileri konusunda iyi örnekleri masaya yatırıyor.

Bir açık oturumdan ötesi…

Kişisel bir değerlendirmeye girecek olursam, itiraf etmek gerekirse Mevzuular açık Mikrofon programlarının hepsini bölük pörçük izledim, ki çoğunu istemeyerek izlemek zorunda kaldım.

Barış Atay’ı ise çok yoğun bir programdan çıkıp sadece 2 saatlik uykuyla baştan sona soluksuz izleme fırsatı buldum. Barış Atay sadece bir oyuncu ya da mücadele insanı değil benim gözümde, benim yoldaşım aynı zamanda. Hatta ilginç bir şekilde tarihin bir noktasında ikimizinde unutmak istediği buluştuğumuz anlar da varmış… Ama bu demek olmuyor ki her ifademiz, her etkinliğimiz, her eylemimiz eleştiriden azadedir.

Daha programın başında işten güçten sıvılaşmış beynim canlandı ve programın son saniyesinde tarihin en berbat ve baskıcı döneminde bile doğruda durmanın ne kadar iç ferahlatıcı bir şey olduğunu düşünerek uyudum. Bakın bu herkesin ve her şeyin altüst olduğu bu dönemde çok rahat edilinebilen bir his değildir.

Barış’la birçok konuda aynı şeyleri düşünsek ve aynı fikirlere sahip olsak bile, onun sinemasını, sanat dilini bilsem de, aynı ortamlarda olup aynı çatı altında mücadele versek bile, yeni medya ve iletişim teknolojilerinin göbeğinde olan benim için bile, onu bir Youtube programıyla daha iyi tanıma fırsatı bulmak gerçekten ilginç bir deneyimdi.

Barış’ın ayaklarını bastığı toprağın her anına her santimine hakimiyeti, entelektüel derinliği ve en önemlisi sabrına bir kez daha hayran kaldım. Bu tabii ki de yılların getirdiği hak, hukuk ve mücadele birikiminin bir karşılığı. Tüm bu birikimin arkasında, politik tutum ve politik mücadelede cisimleşmiş bir siyasal partide tüm yolları birleştirip toplumsal özgürlük için çıkış arayan binlerce insanın birbiriyle ritmi de var.

Nedir bu ritim?

Yukarıdaki iki yazı, Barış Atay’ın milyonlara seslenirken, şu ya da bu şekilde o kutuplaşmış milyonları eşitlik, özgürlük ve adalet fikirlerinde birleştirebilmiş olmasının yankılarını ve dinamiklerini değerlendiriyor. Peki Barış Atay’ın yakıldığı bu programı durgun bir suya atılan bir taş olarak kabul edersek, taşı atan ve ivmelenmesini sağlan enerji nereden geldi? Bu noktada içeriden ve dışarıdan bir çok değerlendirme uzun süredir. Ben izninizle içeriden bir değerlendirmeyi seçeceğim sizinle paylaşmak için.

Can Soyer, TİP’in görünürlülüğünün arttığı bu dönemde partinin “radikal reel politik” olarak tanımladığı çizgisini “Nereden çıktı bu TİP” yazısında anlatırken şöyle diyor:

TİP’i etkili ve ilgi çekici kılan hususlardan biri, onun neredeyse katı bir inatla şimdiki zamanın kavgasına tutunan tarzı oldu aslında. Şimdiki zaman ve bu zamanda cereyan eden kavgaya tutunmak kulağa pek doğal gelebilir, ancak aslında ciddi bir çaba isteyen, hele hele solun kendi dar sınırlarını aşmakta zorlandığı dönemlerde peyda olan geleceğe kaçış eğilimi karşısında hayli dikkat gerektiren bir tutum.

Yazının tamamını okumak için buraya tıklayınız.


İşte Barış da “kavgaya tutunan” bir insan ve amasız, fakatsız, tam da ayaklarını bastığı yerden net bir şekilde kendisini ve mücadelesini anlatırken manipülasyonlarla kandırılmış, ağır dezenformasyona uğratılmış kitlelerin anlam evrenlerine girebildi.

Böylece sadece ben değil, bir çok kişi onu tanıyabildi.