Share

TELE1’in Youtube kanalının “silinmesi yalanı” üzerine

TELE 1’deki “Youtube kanalı ve videoları silindi” yalanı üzerine gazetecilerin ve yorumcularının defalarca kez düştüğü durumu konuşmamız gerek.

Özellikle kendisine “muhalif” olarak tanımlayan kişi ve medya kurumlarının vasat ve hatta kötü gazeteciliği yine “suyu bulandıran” ve “dikkati dağıtan” bir amaca hizmet etti. Maalesef onlarca defa karşılaştım, ara ara yazıyorum burada, artık çekilir çile değil gerçekten bu durum. Bir olayla veya olguyla karşılaştığımızda genellikle ilk akla gelen sonuç ve kanılar üzerinden hareket ediliyor ve bunu bilen kişiler tam da bu eksik düşünme ve kontrol mekanizmalarının zayıflığından faydalanıyor. Kayyumun gelişine paralel olarak TELE 1’in bazı videolarına erişemez olduk. Bu basında yazdı. Çok kısa zamanda kanalın sayfasına da erişemez olduk. Daha dakka bir gol bir dikkatinizi manipüle ederek bunu paraya çeviren hesap ve kurumlar “Kayyum TELE1’in Youtube Kanalı’nı sildi” manşetleri atmaya ve haberler geçmeye başladı. Acaba öylemiydi gerçekten? Videolar siliniyor muydu ve kanal silinmiş miydi?

Youtube üzerine herkese açık videolar erişime kapatılabilir, kanal da erişime kapatılabilir. Bu tasarruf Youtube Studio üzerinden kanal sahibi kişilerin tasarrufundadır. Kayyum gelmiş olabilir, fakat acaba Youtube videolarını ve kanalını gelir gelmez silmiş olabilirler mi? İfade, bilgi ve haberleşme üzerine ciddi baskıların olduğu bu dönemde bir okur/izleyici olarak aklınıza gelen ne oluyor? Kanala veya videolara ulaşamayında ne düşünüyoruz? “Kesin kayyum youtube kanalını ve videolarını silmiştir” değil mi? Ki normal bu. Ama her şey bazen birbiriyle ilişkili olmayabilir ve olmazlar olabilir değil mi? Peki bir gazeteci veya medya üzerine konuşan, yazan çizen bir araştırmacı ne düşünür? Acaba bu işi kayyum mu yaptı? Sonra ne yapar? Açar telefon sorar, gider TELE1’deki yöneticelere durumu sorar. Yani bir gazeteci veya medya okuryazarlığı iyi biri temel gazetecilik ilke ve yöntemlerini işletir. Bunlar yapıldı mı? Yapılmadı.

Biliyorum çünkü ben Youtube’a erişim kesilir kesilmez TELE1’den bir yöneticiyi aradım. Dedim “ne oldu?” Bu soruyu sorduğum sırada özellikle kendisine muhalif diyen kişi ve kurumların hepsi (ki aralarında sorup soruşturmadan iş yapmayacak bazı isimler de vardı ve beni hayal kırıklığına uğrattı) kayyumun önce videoları sonrasında da kanalı komple sildiğini söylüyordu. Bu onlarca kurumdan çıkan haberlerde kesindi. TELE 1 dışında birkaç gazeteciye de sordum, onlarda kesin emindi. Hatta bir gazeteci dostuma “emin misin” diye sordum. Kaynağını sordum. Abi “görmüyor musun komple yok youtube kanalı neyi sorguluyorsun” dedi. O da emindi, kanalı ve videoları kayyum silmişti.

Maalesef ülkede her şeyin olabileceğini düşünüyoruz ama ağzımızdan çıkacak her kelime, yazacağımız her hikaye bireysel kanılarımızla değil olgulara dayanmak zorunda. Evet hâlâ. Dedim ya TELE1 yöneticilerinden birini aradım ve “ne oldu” diye sordum. Kendisi Youtube kanalının kayyum tarafından kapatılmadığını söyledi. 2 gün önce yaptım bu konuşmayı bu arada. Ama o gün kendisine muhalif diyen tüm gazeteci ve kurumlar emin bir şekilde kanalın kayyum tarafından kapatıldığını söylüyordu. TELE1 yöneticisinin cevabından sonra birkaç üst düzey, kıdemli gazeteciyi de aradım. Onlar kanalın kayyum tarafından silindiğine yönelik bilgi aldıklarını söylediler tekrar. Anlaşılan o ki herkes emindi bu duruma ve galiba bana bilgi veren TELE1 yöneticisi yanlış bilgi veriyordu. Şunu da belirtmekte fayda var. Belki kanal kayyumun gelişi ve çalışma sürecinde kanalın en az hasar alması adına youtube kanalının erişimini bizzat kayyum kapatsa bile (bakın video silme ve kanalı silme durumundan bahsetmiyoruz zaten böyle bir şey yok) sanki kendileri kapatmış gibi bir beyan da verebilirdi. Bu da anlaşılabilir bir durum. Ama durum böyle de gelişmedi malumunuz.

Bir ek daha yapayım. “Kanal çalışanları neden bu gerçeği biliyorlardı da 2 gün sustular veya söylemedir?” Diye sorabilirsiniz. Herkes her şeye bakmıyor şirketlerde biliyorsunuz. Çoğunun haberi olmamış olabilir bu yüzden. Bilenler de yine kanalın bu süreci hasarsız kapanıp kanalı tekrar ABC şirketi yönetimi devir alma ihtimaline karşı sessiz kalmış olabilir. Bilemeyiz. Sonuç olarak dün belli oldu ki, ne videolar silinmiş ne de kanal silinmiş. Hatta şu an TELE1 youtube kanalı erişime açık. Peki kanalın ve videoların kayyum tarafından silindiği haberini hangi olguya ve kaynağa dayanarak kimler yaptı? Bu durumu hiç doğrulamadan en temel gazetecilik ilkelerini işletmemeyi tercih ederek yaygınlaştırmayı kimler tercih etti?

Geçenlerde de burada yazmıştım, medya figürleri ve kurumları, temel araştırma/aktarma/sunma pratikleri ve medya okuryazarlığı konusunda ortalama yurttaştan daha geri konumda. Okur/izleyici birçok konuda manipüle ediliyor ya da manipülasyona karşı kırılgan hale getiriliyor zaten. Peki gerçeği bilmeme rağmen ben neden susmayı tercih ettim? Bakın ben bu durumu defalarca yaşadım. Yanlış veya yalan beyaz/ifade ve haberleri gördüğümde ve buna itiraz edip doğrusunu söyleyen birkaç kişiden biri olarak kaldığımda, özellikle kendisine muhalif diyen ve eli sıcak sudan soğuk suya girmemiş tiplerden ajan, iktidar destekçisi, şakşakçı vs. gibi sayısız sıfatlarla tepkiler gördüm. Bazıları sosyal linçe kadar uzadı. Yine böyle olacaktı.

Bir de ortada anlam veremediğim flu durumlar var. Emin olmadan etraflıca araştırmadan konuşmak ve kesin hükümler vermek sitemedim çünkü sizlere karşı sorumluluğum var. Bakın neredeyse 50 haber okudum, 6-7 kişiyle görüştüm. 1 Kişi hariç (TELE1 yöneticisi) herkes kanalın ve kanal videolarının kayyum tarafından silindiğine emindi. Bu yüzden olayın aslını bilmeme rağmen susmayı tercih ettim. İyiki de susmuşum. Çünkü gerçek pek de bu tip haberleri yapanların umrunda değil. İktidar karşıtlığının uzun süredir ciddi bir ekonomisi var. Bunu kariyer olarak kurgulayanlar var. Bu yüzden bu tip meseleler, yani halka yalan atmamak, bir kamusal sorumluluk olarak temel gazetecilik ilkelerini yerine getirmemek gereksiz bulunabiliyor. “Onlar yapıyorsa biz de yaparız” anlayışı, bunun ekonomik getirisi ve siyasal kazanımlar öncelenmiş durumda.

Bu durumu İmamoğlu-İBB-CHP Davaları, Barış Süreci gibi ülkenin temel konularında da rahatlıkla gözlemlenebiliyor. Hangi kaynaktan gelirse gelsin, kim olursa olsun teyit, olgu kontrolü yöntemlerini işletmenizi tavsiye ederim. Artık ok yaydan çıkmış durumda. Kimse anladığım kadarıyla gerçeği sorgulamak istemiyor.